Ahyed Hâlidî
İşte yine gelmiş o, her sene gelen bayram!
Dîni yasak olana, hürriyet tadmayana…
Cemaatsiz, münferid, tâkatsiz.. binbir âlâm!
Ne ümmet, ne imâmet.. puta tapan tapana…
Piç gürûh üretmek çün, (aslım) nikâhı yasak!
Bombardıman altında, bugün sahîh nesiller!
Arzı sarmış zelzele, hangi müşrikden kaçsak;
Cihân öksüz, sâhibsiz.. nerde (Osmanlı) erler?..
Neyime benim bayram?. Bana (hürriyet) lâzım!
Anadolu’m işgâlde.. kime lâzımsa bayram!
Yılın her günü mâtem, kesikken benim başım;
Her gün “bilmem ne günü!..” Her gün şirkin.. ve haram…
“İmam nikâhı!” deyib, aşağılar iç müşrik!
“Teaddüd-i zevcâta” hırlar aslını münkir!
“Şehid!” kim?. Başörtülü ana “mücrim!”.. yok kimlik!
Asit içiyor millet.. bu bayram mı?. Bu zehir…
Soyumun kıymetleri bir bir yakıldı kökden,
“Âile” telâkkîmi benzetdiler gâvura!
Vahye müstenidken o, şimdi tanınmaz kirden,
Ne seâdet, ne ocak.. vücûd şimdi kadavra…
Ne gören var işgâli, ne duyan şehidleri!
Dînimin-nâmûsumun gizleniyor kâtili!
Nerde milyar Mehmed’in can ve kan bedelleri?.
Bayram gelmiş öyle mi?. Köküm yerde serili…
Demek bayram yapıyor “vatan-millet!” her sene!
Demek gözler görmüyor, kulaklar da duymuyor!
Demek hakkı haykıran, kalmamış üç-beş çene!
Ukbâ’ya göçdü de hep, kalan kalem yazmıyor…
Bir savruldu ki millet, güz mevsiminden beter,
Bütün bağlar bozuldu; ne er, ne hâne kaldı!
Artık duyan hani kim, ne acı ne de keder?.
“Hilâlsiz alem” yerde.. âileden âr kalkdı…
Ne dîn, ne mezheb ne de tasavvuf beğenildi!
Münâfık yıkdı bozdu, mezhebsiz sıvadı kir!
Müctehid fi’d-dîne “put”, velîye “kâfir!” dedi;
İçden dışdan kaynadı, necdî müşrik ve münkir…
Bizans’dan farksız ülke, meydânda heykel, putlar!
Bizans’dan derme tüccâr.. hırsızın ağı tezgâh!
Bizans’dan idhâl kızlar, her yerde üryân, oynar!
Bizans’dan taklîd bayram.. işgâldeyken kıblegâh…
(Devlet-meydan) yasaklar, İslâm’ın tamâmını,
Ceddimin mîmârîsi hâric, Bizans.. ne varsa…
Şu milletde benzemek, bellerken encâmını,
Bizanslaşmak hortlar da, görülmez hiçbir tasa…
ó
Bayram var, zamânı yok! Ne rü’yet, ne de hilâl!
Frenk takvimi olmuş rasathânede tanrı!
Millet ezberci kuzu, aslâ duymuyor melâl;
“Kur’an emri!” diyerek göğe kalkmaz başları…
Ramazanda oruç ye, bayram günüyse niyet!
Dokuz Zilhicce’de kes, olsun kebaplık hayvan!
Böyle düzene lâ’net, koyun müslime hayret!
Ne bir Muharrem belli, ne de kandilde meydân!
Demek yine geldi o, yokken ona hakkımız;
Bindörtyüz onbeş kere, bu nasıl lûtufkârlık?
Küheylânla dört nala, o gelir, biz kaçarız;
Kucaklaşamıyoruz: Kol kırık, kanat kırık...
Satvetli devirlerden, nasıl da bir bir indik!
Bu nasıl mahvolmuşluk, nefes almak bile zor!
Nerde kaldı ki bayram, nerde kaldı ki şenlik!
Şu son asırla gelen, onbeş asrı yakan kor...
“İslâm” duyulmuyor hiç, dillerde “dembokrasi!”
Rabb olmuş bu, öyle ki, gece-gündüz zikirdir!
Resmen tapınılmada, kalmadı Müslim cinsi;
“Topdan irtidâd!” diyen, Şeyhülislâm Sabridir…
Uçmaya sınır kellen, direnirsen ezbere!
Esâret, “bayram!” diye din biçilmiş millete!
Cedd yolları kesilmiş, çıkmaz bu yol rehbere,
Zehri altun kupalar, hâlâ taşır meyyite!.
Varsa bir bayramınız, demek (hürsünüz) dostlar!
Kendim bildim bileli, ben onlarsız yaşarım!
Çocukluğumda kaldı misk kokulu sabâhlar;
Şimdi zındandır mekân, yok bayram urbalarım...
Bayramlardan kalansa, vâciblerse tekbirler,
Bir de O’nun hasreti: Bastığı hâki hayâl!
“İmân öfkesi” yoldaş, ziyâretgâh kabirler;
Yandı zaman ve mekân, HAKK dışında can muhâl…
ó
óó
Zulmün zincirlerini kırmakdır bana bayram!
Şirk hortumları yerse kılıcımı, ne a’lâ...
Şu cendere dünyâda, yoksa yaşar mı adam?
İzzetle ölmek varken, yaşanmaz zillet aslâ!..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder