15 ve 30 haziran târihleri arasında 1000 kadar çocuğu nice vilâyetlerde dolaştıranlar, tv’lerle de dünyaya bir mesaj vererek, haçlı dünyâsının belli değerlerini (kıymetlerini) propaganda etdiler. Dünyâ târîhinde gûyâ dinî (!) bir cemaatın, kızları sahnelere sürerek varyete artisleri hâlinde dolaştırmaları rezâletine, ilk defa rastlanmaktadır… Evet, 9 senedir bu bir ilk ve başlangıçdır…
Bu kıymetler bütünü acaba neydi?
Bunun ne olduğunu anlamak içün, biraz geriye gitmek ve bazı vesikalara göz atmak şart…
1) Okyanus Ötesindeki ABD’de mukim kişi, bütün dünyanın bildiği üzre Papa “cenablarına” bir mektub yazdı ve oradaki cümlesi (Kendi gazeteleri Zaman’ın 10.4.998 tarihli nüshasında) aynen şöyleydi:
“- En âciz bir şekilde, hatta biraz cür’etle, bu pek kıymetli diyalog hizmetinizi icrâ etme yolunda en mütevâzî yardımlarımızı sunmak için size geldik.”
2) Papa “cenablarını” ziyaretinde de söylediği söz:
“- Biz burada papalık misyonunun bir parçası olarak bulunuyoruz!
3) Propagandist ve sırdaşlarından Nevval Sevindi nam boyâniyyenin ve İsmail Ünal’ın ABD’de yaptıkları mülâkatdan:
“- ABD’nin egemenliğinin zayıflamasından kaygı duyulmalıdır!”
4) Şu çok meşhur (tevhid) çarpıtması ile alâkalı sözünü de tekrar dehşetle hatırlayalım:
“- Herkes Kelime-i tevhidi esas alarak çevresine bakışını yeniden gözden geçirmeli ve ıslah etmelidir. Hatta Kelime-i Tevhidin ikinci bölümünü, “M……d Allâh’ın Rasûlü’dür” kısmını söylemeksizin, sadece ilk kısmını ikrar eden kimselere rahmet ve merhamet bakışıyla bakmalıdır.” (F. Gülen’den naklen Emre Öktem, Küresel barışa doğru, Gazeteciler ve yazarlar vakfı, 131)
5) 21. asra “hoşgörü asrı!” dedirteceğini ve hırsını da şu satırlardan okuyalım:
“- …biz, hoşgörünün devamı için ölüp ölüp dirilecek ve bunu bozdurmamaya çalışacağız. Her yerde tufan tufan sevgi soluklayacak, sevgi ile insanların gönüllerine ve gözlerine akmaya bakacak (NOT: Türkçe olimpiyatlarındaki o 130 memleketin dans edip kıvrılıp dökülen kızlarıyla, gözlere nasıl akmaya çalıştıklarını aynelyakîn bütün dünyâ gördü!) herkesi gerçekden sevgi ile kucaklayacak ve inşaallah 21. Asra “hoşgörü asrı” dedirteceğiz. Bu konuda öyle bir hırsımız var ki, böyle bir iki seneye razı olacak değiliz. Biz, bir iki asrı hatta kıyamete kadar gelecek bütün asırları hoşgörü asırları hâline getirmeye karar vermişiz (NOT: “Yeni dünya düzeni!” diyen patronlar adına verilen karar! Yoksa o patronların yanında bunların bırakın kararını, ağzını açması mümkin midir?) ve bu yoldan dönme niyetinde de değiliz.” (Hoşgörü ve diyalog iklimi, 1999, s. 191)
Patronların ağına düşdükden sonra döneni ne yaparlar, bunu da bütün dünya pekâlâ biliyor!
6) Gerçek bir müslüman içün, dembokrasi ve onun getirdiği “haklar!”, şer’î hakları hatırlatmıyacak kadar da mühim ve önde olabilir mi? Allah içün değil ama, Irak, Afganistan ve tüm dünyada, bir hiç ve bir de şeytânî dünya hakimiyyeti içün yani “dembokratik haklar!” içün savaşan dembokratik ABD ve hempâlarıyla yapılan şu sırılsıklam îmân izdivâcına bakınız:
“- …..realiteleri hesâba katmayan salt idealistçe bir tavırla harbe karşı çıkmak, beşerî realitelere de karşı çıkmak demekdir. Onun içindir ki, DEMOKRATİK HAKK VE HÜRRİYETLERİMİZE DOKUNDUKLARI AN, ELBETDE KENDİMİZİ MÜDAFAA EDECEK VE GEREKTİĞİNDE SAVAŞACAĞIZ. Fakat başta da ifade etdiğim gibi bütün bunlar ârızî şeylerdir. İslâm’da esas olan sulhdur, barışdır ve insanlığı sevgi ile kucaklamadır.” (a.g.e. s.240)
Dehşet!
İslâm dünyasına, kendi hukuklarındaki “hakk ve hürriyetlere dokunulunca kendilerini müdafaa edip savaşmak” yasak; ve lâkin dembokrasi dünyasının verdiği “hakk ve hürriyetlere dokundukları an, müdafaa ve savaş elbetde!” lâzım…
İslâm savaşamaz, o, bu işden anlamaz ve bu iş ona yasakdır, çünki o, “sulh, barış ve insanlığı sevgi ile kucaklamakdan!” ibâretdir!. (Hâşâ ve kellâ)
Bütün bu maddeleri ileride daha tafsilli ele alacağız inşaallah…
“Hoşgörü ve diyalog dininin!” savaş hukûku, böyle bir şeymiş demek ki! Barış, sevgi, hoşgörü, diyalog, dembokrasi, bilmem ne ve neler ne imiş, safoşlar da öğrenmiş olsalar bâri!…
7) Aşağıdaki korkunç küllemeyi ise, sonra ve etraflıca ele alalım:
“-Meselâ, Allâh ve Âhıret konularında anlaşamadığımız insanlara Peygamber Efendimizi anlatmanın bir manası yokdur. Efendimiz olmadan , bir hayatı düşünemeyiz. (NOT: Müthiş tenâkuz! Veya müthiş taktik!) Bakın, Kur’an-ı Kerim, kitab ehline çağrıda bulunurken: “Ey kitab ehli! Aramızda müşterek olan bir kelimeye gelin.” der. Nedir o kelime? “Allâh’dan başkasına ibâdet yapmayalım.” Zira gerçek hürriyet, ancak başkalarına kulluk yapmakdan kurtulmakla gerçekleşir. Allâh’a kul olan başkalarına kul olmakdan kurtulur. İşte gelin sizinle bu mevzu üzerinde birleşip bütünleşelim. Kur’an devamla: “Allah’ı bırakıp da bazılarımız bazılarımızı rabb edinmesin.” (Âl-i İmrân 64) diyor.”
Şimdi bakınız bu âyet, sırf saptırılarak nasıl bir hedefin malzemesi yapılacakdır, dikkat!
“- Dikkat edin, bu mesajda “Mu…..dü’r-Rasûlullâh” yok.”
Nasıl?
Ne saptırma ki, dehşet!
Denilmek isteniyor ki:
“-Bu âyet mu’cebince Allah’dan başkasına ibâdet etmeyelim, bazımız bazımızı rabb edinmeyelim, ama Allâh Rasûlü’nü tanımasak da olur, bakın âyetde O’nun esâmîsi bile yok, bu mesajda O yok, geçin gitsin O’nu!”
Hâşâ ve Kellâ…
Ne kadar yahudice iğrenç bir tahrif!
Âyetin “namaza yaklaşmayın!” cümlesini okuyup da, “sarhoşken” ibâresini okumayan ve “Allâh namaza yaklaşmayın diyor, onun içün namaz kılmıyorum!” diyen bektaşi fıkrasındaki fırıldaklık!
Bu fırıldaklar, bütün Kur’an’ın, O’nun dilinden ve O’nun mesajı olarak verildiğini neden saklarlar; ve mesajında O olan binlerce apaçık âyetleri de neden ketmederler?
Korkunç…
İşte yahûdîce tahrif ve fırıldağın bulamaç noktalarından biri! Halbuki Allâh Rasûlü’ne (Peygamberler Peygamberine), bütün peygamberlerden mîsâk aldığını Allâh Azze Kur’anda apaçık beyân buyuruyor… Ve O iki cihân Serveri Aleyhisselâm’a îmân etmedikçe de, aslâ mü’min ve müslim olunamayacağını ve O’na itaatin Allâh Azze’ye itaat bulunduğunu, O’na tâbi’ olunmadıkça Allâh’a tâbi’ olunamayacağını nice âyetleriyle cihânın gözüne ve kulağına 15 asırdır sokarken…
Yahudi ve Hrıstiyanların Kâinâtın Fahri Aleyhisselâm’a îmân etmemelerini mazûr göstermek; ve üstelik de O Allâh Sevgilisine “yalancı (hâşâ ve kellâ) sahte peygamber” demek gibi nâmütenâhî bir yalan, iftirâ, bühtân ve lâ’netli hâli meşrû’ imiş gibi benimsetmek içün, Allah’ın âyetleri nasıl tahrîf ediliyor, dehşet!
Yoldaşları H. Karaman da, bu Âyet-i Kerîmeye bir isim uydurmuş ve 15 asırdır şeytanın bile aklına gelmeyen şu yaftayı kuş beyniyle gûyâ o mübârek âyetin boynuna geçirmişdi:
“-Diyalog âyeti!”
8) Şimdi de, Allâh Azze ve Celle ile, yüzü suyu hürmetine Kâinat yaratılan ve Allah Sevgilisi O Rasûl-i Kibriya Efendimiz Hazretleri için yazılan senaryoya iliklerinize kadar ürpererek ve dehşetle bakınız:
“- …Uhud Savaşı sonunda, Mekke’li müşriklere bedduada bulanma azmine karşı, Allâh’ın îkâzı gerçekleşmişdi.”
Dedikden sonra, Âl-i İmrân 128. Âyetin meali yazılmış ve devamı ise, Kâinâtın Fahri’ne “hakaret ederek!” Kâinâtı kustururcasına şöyle devam etmişdir:
“- Anlayana göre burada tatlı bir serzeniş de söz konusudur.”
(NOT: Serzeniş, başa kakmak, azarlamak, sitem, çıkışma ma’nâsına. Bir de “anlayana göre!”si var… Çünki Okyanus Ötesi bir kutub veya gavs olunmadıkça bunu kimse anlayamaz! Bir de bunların tatlısı diyerek dalga geçmeye bakınız! (Hâşâ ve Kellâ…)
“-Evet rakik (çok ince, narin, ince hisli) peygamberin rakik kalbini incitmeden yapılan bir serzeniş.”
(NOT: Hâşâ ve kellâ. Allâh Azze, Sevgilisine “tatlı serzenişde” bulunursa, yüreğine su serpilecekler O’nun düşmanları olan kardinallerdir!)
Ve bu abuklukların ardından, Alâ Ekmeli’t-tehâyâ Sallallâhu Aleyhi ve Sellem Efendimiz Hazretlerine karşı, o senaristlerin, hücum, saldırma ve çullanmanın misli görülmemişiyle, en tiksindiren ve iğrendirenini Allâh Celle’ye emretme veya öğretme faslı:
“-Yani, “Sen, seni alakadar etmeyen mevzulara ne diye giriyorsun? Bunlar seni ilgilendirmeyen şeylerdir.” Denerek ona kendi çizgisi hatırlatılıyordu.” (a.g.e, s. 242)
Sonsuz kere hâşâ!
O Sevgililer Sevgilisine Cenâb-ı Hakk Azze ve Celle:
“-Haddini bil, kendi çizgini, kendi dereceni bil, aklını başına topla çizmeden yukarı çıkma!”
Diyecek ha!.
O Rauf ve Rahîm olan ve âlemlere rahmet olarak gönderilen, yüzü suyu hürmetine kâinât yaradılan o Sevgililer Sevgilisine öyle mi?
Estağfirullâhelazîm!
Bu kadar cür’ete bir müslümanın kıyâm etmesi aslâ mümkin olamaz; ve buna, bir kardinalin bile Allâh Azze adına bu kadar korkunç senaryolar üreterek dil uzatması, insanlık, edeb ve terbiye çizgisini çatır çatır çatlatır…
EDEB YÂHÛ…
Encâmından korkmayanlara ne anlatılabilir!?
Sanki Efendimiz, bir takımlarına beddua etmemiş gibi! Rûhâniyyetini incitenlere de, Kıyâmet’e kadar beddua etmiyeceğine dâir, elimizde sanki senet varmış gibi?.
Kendisine hakâret eden bir müşrik alçağın kellesini sahâbî gönüllüye nasıl uçurtmuşsa, Kıyâmet’e kadar da kendisine hakâret edenlerin aynı âkıbete dûçâr olmayacaklarını, sıkıntıya düşmeyeceklerini nasıl söyleyebiliriz!?
Müşriklere beddua edilirse, yehûd ve nasârâ taifelerine de beddua edilebileceği kıyas ve korkusuyla; ve bunun, “hoşgörü ve diyalog!” hâinliğine de mâni’ bir sedd teşkîl edeceği endîşesiyle, Rasûlullâh Aleyhisselam’a düşmanlık ve muârazaya kadar işi vardırmakla nasıl bir çukura düşülüyor, işte fevkalâde iğrenç ve korkunç bir manzara…
Mu’teber Ehl-i Sünnet tefsirlerine müracaat etdiğimiz zaman göreceğiz ki, Efendimiz Aleyhisselâm’ın böyle bir bedduadan serzenişler, ihtar ve tekdirlerle men’ edilişi, v.s.’ler gibi uydurmalar; ve (diyalogçu haçlı ve yehûdî) yârâna yaranmak uğruna işkembeden atmalar asla yokdur; ve tam tersine “üzülmemesi” içün Hakk Celle ve Alâ Hazretleri tarafından tesliyet ile taltif vardır… İleride bunları inşaallah iktibâs edeceğiz…
Efendimiz Aleyhisselâm’ın Cenâb-ı Hakk Azze ve Celle yanındaki o nâmütenâhî sevgi, kıymet, mevki’ ve dilin ta’rifden aciz kalacağı derecâtını kıskanan; ve 15 asırdır da bunun içün kuduran yahudi-haçlı dünyâsına doping tesiri yapacak yukardaki son derece muvâzenesiz ve abuk satırların sâhibleri de, onlardan bir parça sayılır…
Aynen “Papalık misyonunun bir parçası!” oldukları gibi!
Nevzuhûr ve güdümlü Hümanist felsefe kellesinin, işte geldiği “hoşgörü ve diyalog” noktası veya düştüğü çukur!
(Mâba’di var)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder