15 Eylül 2011 Perşembe
28 Ağustos 2011 Pazar
BAYRAM MI GELMİŞ?
23 Ağustos 2011 Salı
ORUÇ VE İFTARLARI YEHÛDİYYET VE NASRÂNİYYET İLE “TELBÎS ETMEK” (BULAMAK) REZÂLETLERİ…
23 Temmuz 2011 Cumartesi
(4) ABD GÜDÜMLÜ OKYANUS ÖTESİ MERKEZ, “TÜRKÇE OLİMPİYATLARI” MASKESİYLE, 130 MEMLEKETE SIZARAK VE 1000 ÇOCUĞU VARYETE ARTİSTLERİ HÂLİNE GETİREREK, ONLARI, PATRONUNUN “YENİ DÜNYÂ DÜZENİ” İÇÜN “YENİ BİR DÜNYÂ KURACAĞIZ!” DİYE BAĞIRTIYOR!
18) Okyanus Ötesi “Hoşgörü-Diyalog” religionu merkezin bir evvelki makâlemizdeki cümlesini tekrar hatırlayıp sonra devâm edelim:
“-Demokrasi geriye dönülemez bir süreçdir. Demokrasinin gelişimi olgunlaşması, Darwin’in evrim teorisi ne kadar doğru bilemiyeceğim ama, ruhda, insanların düşüncelerinde evrim yaşandığına şübhe yok.”
Bunu ta’kîb eden muttasıl cümle (veya fetvâ) şöyle devâm eder:
“-Bir gün yüksek seviyeli demokrasiye erişilecekdir. Önce zamanın yorumunu beklemek lâzım. Zamana saygılı olmak lâzım.” (Global Hoşgörü, Nevval S. 2002, s:136)
Bu iki cümle ile verilmek istenen mesaj şudur:
“-Dembokrasiden artık dönülemez. O, öyle bir sistem (religion)dur ki, dâimâ “gelişim ve olgunlaşmaya” açıkdır. İslâmiyet bu meziyetlerden mahrûmdur, 15 asır evvel hangi şer’î delillere sâhib olarak vaz’edilmiş ise hep öyle kalacakdır ve durmadan değişen dünya şartlarına göre O’nu değiştirmek muhal…
O halde ve bu değişikliğe mecbûr olduğumuza göre, bunu da ancak dembokrasi ortaya koyabilir! Öyle ise İslâm, dembokrasiye tâbi’ olarak, evet ona tâbi’ olarak bunu (kurbağaca “evrim”, lâtince ve biyoloji literatüründe “evolüsyon”, Türkçede ise bedâheten butlânı mutlak “tekâmül” nazariyesi) ortaya koymalıdır! Nasıl ki Darwin, yer yüzündeki canlı türlerinin (lâtince species) ve cinslerinin (lâtince genus) ayrı ayrı ve bir YARADICI tarafından yaratıldıklarını kabûl etmez! Ve bir takım gazların belli nisbetlerde terkîbi netîcesinde ve mikroskopik olmanın da çok altında bir ilk canlıdan evolüsyon=tekâmül usûlü ile meydana geldiklerine inanır! Meselâ o ilk canlıdan, amip, amiplerden paramesyumlar, onlardan daha sonra insektalar, mollusklar, balıklar, sürüngenler, kuşlar, memeliler, maymunlar ve homo sapiens maymunlarından da biz hoşgörü ve diyalogcu insanların ve Büyük bilim adamı Darwin cenâblarının dedeleri tevellüd etmiş, meydana gelmişdir!
Darwin, böyle bir tekâmül (evolüsyon=evrim) teorisi ortaya atar! Bu evolüsyon, bize göre nasıl uzviyet=organizma cihetinde olmuşsa, “ruhda ve insan düşüncelerinde de evrim=evolüsyon yaşandığına şübhe yokdur!”
Öyle ise organizmalarda olduğu gibi, “ruh ve insan düşüncelerinde de bir evolüsyon (tekâmül) olmak zorundadır… Ve bunu, şer’î delilleri sâbit ve Kitâb, Sünnet, icmâ’, ve kıyâs-ı müctehidîn olan, dembokrasi gibi her kılığa girmeya aslâ müsâid olmayan, kânûn ve kâidelerini aslâ zaman ve zemîne göre oyuncak etdirmeyen ve zarûret olmadan ruhsat vermeyen İslâmiyyet gibi bir DÎN ortaya koyamaz!
Bunları, ancak bir gün, “yüksek seviyeli demokrasiye erişebilecek” yani evolüsyon kabiliyyeti ortaya koyabilecek dembokrasi yapabilir… Dolayısıyla bu ana temel esas olmak üzere İslâmiyyet’in her noktasını yeniden ve bu evrime=tekâmüle ayak uyduracak şekilde nizamlamak şartdır! Aksi halde “ruhda ve insan düşüncesinde” bir ilerleme olamaz ve insanlık iflâs eder! Çünki o din, cihadıyla kulun kula kulluğuna, ibâdetleriyle geniş mezhebliliğe, muâmelâtıyla laikliğe, îmân esaslarıyla dembokrasiye, ukûbâtıyla hoşgörüye, tesettürüyle metres sanâyiine, hılâfetiyle cumhûriyyete, münâkehâtıyla kadın ticâreti ve kadın sömürüsüne, ters mi ters… Bütün beşerî sistemleri “Lâ İlâhe…!” deyip kökünden kazıyor ve acımasızca yasaklayıp cehennemin esfeline gönderiyor, zerre kadar “hoş ve boşgörü!” tanımıyor…
Bana verilen misyon da işte budur. Bunu bana kimin verdiğini, etrafımdakilere, istihbârât teşkilâtlarından korumalarıma, dostlarıma ve beni göklere çıkarıp adıma enstitüler açanlara, bazı kitablarımı üniversitelerinde okutan haçlı yârânıma, etrafımda dönen boyâniyye ve bayâniyye takımlarına, Abant Platformlarında adımı kutsayan ateist gazeteci ve prof murof gürûhlarına, resmî ve gayr-i resmî mekânlara ve hükûmet içlerine “sızıntı” dergisi gibi sızanlara ve sazanlara, “Benim Allâh tarafından özel olarak görevlendirildiğimi!” Samanyolu televizyonundan ve hastahânedeki yatağından bütün dünyâya ilân eden aziz dostum Vatikan’ın İstanbul Temsilcisi Georges Marovich’e bakarak ve zerre kadar beyin hamûlesi de taşınıyorsa, çok kolay bulabilirsiniz!”
Darwin’in küfr ü dalâlet ve şirk ve fesâd teorisi (nazariyesi) farz-ı muhal, isbât edilir de, ateizma ve Darwinizma’lı dembokrasi dünyâsının baş râhib ve rûhânîleri artık “Darwin kânûnu!” demeye ne zaman başlarlarsa, işte o zaman, “yüksek seviyeli dembokrasiye” de “dembokrasi kânûnu!” diyebilirler!
Beklemeliymiş! “Önce zamanın yorumunu beklemek lâzım. Zamana saygılı olmak lâzım” mış!
Doğrudur, Büyük dereceli yahudi Darwin “cenabları!” bile, “milyonlarca senelik zamanın yorumu sonunda ve o zamana saygılı olarak!” teorisini (nazariyesini) ancak patlatabildi!
Buradaki “ruhda ve insan düşüncesindeki evrim” içün de, acele etmeden ve Darwin Marvin, evolüsyon mevolüsyon gibi ateizma züppeliklerinden anlamayan ve “Hizmet-i îmâniyye ve Kur’âniyye” deyû Okyanus Ötesi peşinde haldır haldır yürüyen canların ağzına, bazı meşk şablonları verilmelidir! Hem de büyük bir kerâmet ızhârı gibi ağızdan ağıza dolaşan, şu “ümitvâr olma ve dünyâ fütuhâtı nazariyesi!” gibi:
“-Şimdi ekim zamanı, kendimizi nâr-ı cahîmde yakmak pahasına bu yolda ilerleyecek ve yavrularımızın önünü açacağız, hasat zamanı belki de 500 sene sonra karşımıza çıkacak, ama çıkacak, netîce o zaman kesinkes alınacak!”
Ha gayret! Darwin’in evolüsyonu içün milyonlarca sene geçmiş ve o kadar zaman “zamanın yorumu beklenmiş ve zamana saygılı olunmuş!” da, “ruhda ve insanlık düşüncesindeki!” kurbağacası evrim, Lâtincesi evolüsyon olan bu beridekisi içün neden bir 500 sene pusuya yatıp “zamanın yorumu beklenmesin ve zamana saygılı!” olunmasın?. Global patronların rüzgarı da arkadan tatlı tatlı eserken! Neden?.
Sonunda olur ya, belki o zaman balık da kavağa çıkar! O zaman balıklara kadar her hayvanla diyalog kurmak bile mümkin olabilir! “Zamanın yorumu beklenmeliymiş!”, müctehidlerin istinbatları (yorumları) nasıl olsa artık eskimiş, yıpranmış, dökülmüş! Biraz da zaman yorumlasın!. Zamansız evrim=evolüsyon olmayacağına göre, bir 500 sene herşeyi halledecekdir…
Kastedilen, tabii Okyanus Ötesinin neşir organı “Zaman” gazetesi ve onun bazı ateist dembokratları ve bunların “yorumları!” değil!
Darwinvârî bir zaman!
Şu denilmek isteniyor:
“-Biz, Büyük Usta Darwin gibi uzun va’deli hesablar peşindeyiz! Bunu herkes anlamaz, hele 15 asırlık fanatik ve fundamantalist, terörist, aşırı ve haşarı mollalar hiç anlamaz!”
Darwinist dünyaya da pay verip onların da gönlünü almak, “hoşgörü-diyalog religionu!” zâviyesinden hiç de fenâ bir taktik sayılmamalı!
Hem “zamana da saygılı olmak!” lâzımmış! Tabi, zaten “zaman sana uymazsa, sen zamana uy!” demiş cumhûriyet ve dembokrasi ukâlâ ve hükemâsı! Yalnız zamana mı, mekâna da uymalı!
19) Yoksa şu fetvâ nasıl verilebilir? Nevval Sevindi’sinin “Sohbetnâmesinden!” noktasına kadar, buyrun:
“-At eti dâhil yiyin ve o insanlar gibi yaşayın, düşünün!” (A.g.e.s:116)
Çin’deki “Türk Okulları!” gönüllüsü mücâhidlere bayram, yaşadılar! Bol bol sıçan etine devam! Çok da gevrek ve çıtır olurmuş!
Çinliler ve Japonlar gibi de yaşamaya başlayınca (geyşalar) yani oranın erkeğe her türlü hizmet veren dişilerine de gün doğdu demekdir!
Müşteriler çoğalacak! “Onlar gibi düşün onlar gibi yaşa!”
İstersen sıçanlarla geyşaları “Kendin pişir, kendin ye!” Hepsi câiz! Yeter ki “Hoşgörü-diyalog” evrimi=Tekâmülü yaşasın, onun kılına hata gelmesin!
Artık uzak doğu religionları, âdet ve felsefeleri içinde İslâmiyyet’e ters hiçbir şey olamaz, yok yokdur, topuna da hoşgörü!
Dünya sulhü içün bütün beşeriyyet, tam da böyle bir “hoşgörü şâheseri!” fetvâya, ne kadar muhtaçdı! Atla dünyâ okyanusuna, orada bir güzel Allâh’ın dînini erit, ne kan yüzü görmek içün (cihad) kalsın ve ne de gazevât!
Bir tek CİHAD emri kalacaksa, o da, 30 yıllık evrimle gelinen bu noktada, ancak, “hoşgörü cihâdı” olabilir…
20) İnanmayan, Nevval Sevindi’sinin aynı kitabından “Okyanus Ötesi” fetvâyı noktasına kadar vecd ve istiğrâk hâlinde okusun:
“-Hiçbir şeye karşı cihad ilân edilmese de, mümkünse hoşgörü için cihâd ilân edilmeli.” (A.g.e. S:85)
Yani kılınçlar kuşanılacak ve “hoşgörüye” kim dühûl ederek bey’at ve intisâb etmedi, vur kellesini!. Ellerine bir fırsad geçerse yapmayacakları aslâ söylenemez…
Yani bu “hoşgörü cihâdı!” ile İslâmiyyet’in hiçbir hududu, helâl, haram, emir, yasak, edille-i şer’iyyesi, bağlayıcı Kitâbı, Sünneti, İcmâ’ı, müctehid imam istinbatları, zarûrât-ı dîniyyesi kalmayacak; ve gelsin dümdüz, tığ teber, koyun koyuna, iç içe, diz dize, el ele, gönül gönüle, yusyuvarlak, rafadanlık yumurta gibi global bir dünyâ… Çünki “bireysel hürriyet” esas ve bir de “gönülde sevgi!.”
Bu ikisi varsa herşey yolunda ve tıkırında…
Türkçe Olimpiyatlarında ne diye gençleri bağırtıyorlar:
“-Yeni bir dünyâ kuracağız!”
Ne ile? “Ruhda ve insan düşüncesinde evrim=evolüsyon!” ile… İslâmiyyet’i yeryüzünden yahudi-haçlı patronların rızâlarına uygun olarak içden halledip kaldırarak…
(Mâba’di var)